Avrupa ve dünya kendosunun gelişimine çok büyük katkıda bulunmuş, ülkemizi de birçok defa ziyaret etmiş olan bu mümtaz insanı daha yakından sizlere anlatabilmek için, öğrencilerinden olan İstanbul Kendo Kulübü'nün değerli öğretmeni sayın İmre Sipahi'nin Jean-Pierre Raick Sensei hakkında yazdığı bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hocamın
Anısına
İmre Sipahi [1]
"Zen meditasyonunun eğitim yoluyla, hayata sakin bir ruhla yaklaşırım. Kalbim ve ellerim birleşiktir. Düşmanla karşılaşmayı öğreten kılıç sanatının aynı zamanda günlük hayata dair kıymetli değerler sağladığını bilirim. Yeterli seviyede çalışmanın ve gelişimin ardından düşman görmez olursunuz, yani, düşmanın kalbinin içinde olursunuz. Böylece eşsiz bir fedakarlık konumuna erişirsiniz."
Jean-Pierre Raick
1947 - 2017
Ichi go ichi e. Şimdi ve burada. Dün geçti, yarın ne olacağını bilmiyoruz. Sadece şu anda varız.
Jean-Pierre Raick ile ne zaman beraber olsam bu his içime engellenemez bir şekilde dolardı. Yaşadığımız anın önemine dair. Bu zen zihnini gerçekten özümserseniz, anın farkında olursanız kendo ve iaido'da öğrenmekte olduğunuzu sünger gibi emer, kamera gibi hafızanıza kaydedersiniz, ve hemen yapabilmeye çalışırsınız. Yapıncaya kadar rahat duramaz, uyuyamazsınız! Eğer ufak da olsa budo konusunda bir şeyler başarabildiysem bunu bu zihniyete borçluyum. Peşinden yürüdüğümüz insanla geçirecek sonsuz zamanımız yok.
Bugün maalesef zaman Lille ailesi için dolmuş durumda. Raick Sensei'yi henüz 70 yaşını bitirmeden kaybettik. Bazı insanların gidişinin yarattığı boşluk doldurulamaz ve böyle bir kayıp yaşamış bulunmaktayız.
Raick Sensei'nin geçmişini ayrıntılı olarak anlatabilecek konumda değilim. Kendinden çok nadiren bahsederdi ve özel hayatı her zaman gizemliydi. Yakın dostları ve öğrencilerinden başka bir ailesi yoktu, vefatında hiçbir yaşayan akrabası kalmamıştı.
Geçmişi hakkında paylaşabileceklerim şunlar: Kendo ve iaido'ya 70'li yılların başında Fransa'daki kendo öncülerinden ünlü sensei Kenichi Yoshimura'nın öğreniminde başlamış, sonrasında Fransız federasyonu (Comité National de Kendo) tarafından Japonya'ya seçkin kendo ve iai hocalarının yanında kalmak ve eğitim almak üzere uzun süreli gönderilmiştir. Fransa kendo milli takımında on sene görev almış ve dünya şampiyonaları gibi bazı en yüksek seviye karşılaşmalarda takım kaptanlığını üstlenmiştir. Avrupa Kendo Federasyonu (EKF)'nun 1989'dan vefatına kadar teknik direktörlüğünü yapmıştır. 80 ve 90'larda düzenli olarak bende de kopyalarının bulunduğu Voix du Kendo (Kendo'nun Sesi) adında bir kendo ve iaido dergisi yayımlamıştır. Kendo'da kyoshi ve 7.dan seviyesine yükselen Japon olmayan ilk kişi olarak 1993 yılında tarihe geçmiştir. Bugün öğrencilerinden sekizi 7.dan'a ulaşmıştır ve kulübü Avrupa'nın en büyük ve prestijli kulüplerinden biridir. Türkiye'de Kendo Derneği'nin kurulmasına ve hemen ardından EKF üyesi olmasına büyük desteği olmuştur ve sayesinde kendo ve iaido'nun ülkemizde uluslararası alanda tanınacak şekilde kurumsallaşması erken ve kolay gerçekleşmiştir. Türkiye'ye eğitim vermek üzere dört kez gelmiş, seminerler ve sınavlar yönetmiştir.
Raick Sensei tanıklık ettiğim on yedi yıllık dönemde yılda en az iki-üç defa Japonya'da kendo için bulunan, Japoncası iyi olan, çok okuyan, derin bir felsefi altyapıya sahip, sürekli budo araştırmaları yapan ve budo konusuna çoğu Japon'dan bile daha fazla hakim olan bir düşünürdü. Savaş sanatları tarihini çok iyi bilirdi, buna dair makaleler yazar ve bazen romantize veya yanlış yansıtılan budo'nun aslını gerektiğinde bilgiye dayalı olarak çok açık ve net ortaya koyardı.
Tanışmamız kendo'ya başladığım 2000 yılında gerçekleşti. Bu dönemde henüz Türkiye'de kendocu sayısı bir elin parmaklarından azdı ve elbette hiçbir kendo örgütü yoktu. Bu nedenle seviye sınavına nasıl girebileceğimi sormak üzere EKF'ye yazdığım mektuba teknik direktör sıfatıyla Raick Sensei bizzat cevap verdi ve EKF'nin doğrudan beni himaye edeceğini ve bir sonraki 1.dan sınavına resmi bir kyu derecem olmadan girebileceğimi bildirdi. Takip eden aralık ayında Brüksel'de halen her sene yapılmakta olan Nakakura Semineri ve Kupası'na katıldım ve sınava girdim. Etkinlikte otuz civarında yüksek seviye Japon hoca vardı ve hiç yüksek seviye kendocu görmemiş olan yeni biri için bu baş döndürücü bir ortamdı. Kaderin bir cilvesiyle keiko'nun başında kendimi (o zaman kim olduğuna dair hiçbir fikrimin olmadığı) yeni dünya şampiyonu olmuş olan Naoki Eiga ile jikeiko yaparken bulmuştum. Bütün motodachi'lerin arasında sadece tek bir batılı vardı: henüz bizzat tanışmamış olduğum Raick Sensei. Tüm hocalara baktığımda, duruşuyla, tavrıyla ve tekniğiyle en çok o dikkatimi çekmişti. Her yaştan ve seviyeden rakibine saygıyı, cömert bir yürekle, rakibinden çok kendisiyle yaptığı iç mücadeleyi, yol gösterme büyüklüğünü ve samimiyeti kelimeleri kullanmadan çevresine yansıtabilen, ne yaptığını çok iyi bilen, kendine güvenen, kigurai'si çevreye yansıyan büyük bir insan sanatını sergilemekteydi. Elbette o tecrübesiz ve genç halimle bunları henüz net anlamış değildim. Ama karşımdakinin sıradışı bir insan olduğunun farkındaydım ve bu bende merak ve hayranlık uyandırmıştı. Sonrasında kendisinden Lille'i ziyaret etmem için davet aldım.
Ertesi yaz, 2001'de, Raick Sensei'nin benimle hemen hemen yaşıt olan, her yıl düzenlediği Fontenay le Comte seminerine katıldım. Bu, hergün iki çalışmanın yapıldığı, üç haftalık bir kendo ve iaido semineridir ve şahsen en çok kendo ve iaido öğrendiğim yerdir. İlk gidişimde Raick Sensei'nin gösterdiği yolda yürümeye karar vermiş ve bundan sonra her fırsatta hoca neredeyse ben de oraya, yanına gitmeye başlamıştım. Yaklaşık on yıl önce, daha çok müsabaka yapma vaktimin geldiğine karar veren sensei, bana resmen Lille lisansı ve Fransa federasyon üyeliği vererek beni Lille takımına koymaya başladı; bu benim için büyük bir gurur ve mutluluktu.
Yönettiği çalışmalarda ki'si tüm dojoyu doldururdu ve bu katılanların da ki'sini yükseltirdi. Kihon'a çok önem verir ve çalışmanın büyük kısmını buna ayırırdı. Yüz kişilik dojoda bile yanlış bir şey yapıyorsanız kendisi de keiko yapıyor olsa dahi sizi bir şekilde görür ve uyarırdı. Farkındalığı ve içinde bulunduğu mekana hakimiyeti olağanüstüydü. Elbette kulübündeki tüm dersleri Fransızcaydı ve en başta dili hiç bilmediğim için zorlanacağımı düşünsem de sensei her çalışmayı ve tekniği defalarca çok açık ve net gösterirdi ve birçok yüksek seviye teknik göstermesine rağmen hiçbir zaman birşeyi anlamadığımı hatırlamıyorum. Fransızca anlamaya başladıktan sonra, açıklama yaparken kullandığı kelimelerin etkisini, netliğini ve tasvir kuvvetini gördüm. Bu tasvirlerin birçoğu doğrudan 10.dan hocaların anlatımlarına dayalıydı ve hoca bunları birçok zaman Japoncaları ile beraber açıklardı. Sözleri ezberlemek zor değildir, fakat anlamlarını net açıklamak ve sonrasında uygulayarak sergileyebilmek ancak büyük bir hocanın yapabileceği bir iştir.
Lille grubu üyelerinin birbirleriyle olan ilişkileri ve davranışları da Raick Sensei'nin karakterinin bir yansımasıydı. Bazıları kırk yıldır beraberdiler; iyi günde ve kötü günde, herkesin medeniyet içinde, dostlukla ve samimiyetle hareket ettiğini görebiliyor, nazik tavırları sayesinde birlikteliğin ne kadar faydalı ve önemli olduğunu hissediyordunuz.
Raick Sensei son iki yıla kadar akıllı telefon, bilgisayar veya e-mail kullanmadı. Bu nedenle Kendo Derneği veya kulüp yöneticiliğiyle ilgili konuları ya fakslaşarak ya da mektuplaşarak konuşurduk. Tebrik kartlarıyla ve mektupla yazışmanın benim için ayrı bir geleneksel yönü ve büyüsü oldu.
Genelde az konuşan ve çok dinleyen bir insandı ve etrafında da fazla patırtı yapanlardan hoşlanmazdı. Birçok zaman kendo ile ilgili sorduğum sorulara bir zen üstadı ve öğrencisinin arasında geçen koan diyaloglarındakilere benzer cevaplar alırdım. Çoğu zaman ne yapmanız gerektiğini anlamayı ve seçimleri size bırakırdı. Yol'u sizin yerinize yürümeye kalkmaz, sadece yönünü gösterirdi. Eğer gerekli bulmuyorsa hiç cevap vermeyebilirdi veya birkaç gün sonra birden konuyla ilgili birşey söyleyebilirdi. Çok ince bir espri anlayışı vardı fakat kendo'yu da hayatı da her zaman, her saatte ciddiye alırdı. Boş konuştuğunu bir kez görmedim. Kimi zaman kısacık ve net bir cevap alır, tokat yemiş gibi olurdunuz, ve bu sizi "yola getiririrdi". Şahsen zen konusunda konuşan insan çok gördüm ama tavırlarıyla bunu içselleştirmiş başka bir insan tanımıyorum. Onun kendo'su spor mantığından çok uzaktı, zen ve geleneksel sanat felsefesine dayanmaktaydı ve bu konuda sadece konuşmaz, bunu yaşar ve onu takip eden yakın çevresine bilfiil yaşatırdı. Bu ilişki ve düzen, "salon"un içiyle sınırlı kalmaz, hayatın tüm alanlarına yansırdı.
Raick Sensei'ye hayranlık duymakta elbette yalnız değilim ve böyle konular kolay konuşulmayan cinstendir, saygı göstermek doğası itibariyle sessiz bir eylemdir ve modern hayatımızda bunun herkes tarafından anlaşılamayacağı ve yaşanmadığı bir gerçektir; bu, kendo camiası için bile maalesef geçerlidir. Japonya'daki Uluslararası Budo Üniversitesi'nde öğrenciliğim sırasında 8.dan hocamız Akira Ijima bir gün kendi hocasından gülümseyerek şöyle bahsetmişti: "Ben hocamın oturduğu gibi oturabilmek istiyorum, yürüdüğü gibi yürüyebilmek istiyorum". Belki de en doğrusu bu kadar basit kelimelerle anlatmak ve daha fazla tarif etmeye çalışmamak yaşanılan eşsiz ilişkiyi, çünkü büyük bir hocanın verdiği ilham, kelimelerin yarattığı duvarlara sığmayacak kadar tarif edilemezdir.
*[1] Dr. İmre Sipahi Kendo 5.dan, Iaido 4.dan sahibidir ve İstanbul Kendo Kulübü öğretmenidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder